56. sk
Kırkağaç evlerinin, Kırkağaç’a özgü bir mimarisi yoktur. Fakat yine de belli karakteristik özellikleri vardır ki bu özellikler elbetteki bir yaşam tarzı ile ilgilidir. Örneğin evler içerlektir, yola bakan pencereleri yoktur. Oysa aynı dönem Rum ve Ermeni mahallesindeki evler, bir başka yaşam tarzının doğal sonucu olarak çok farklı özellikler gösterir. Evlerin dış yüzeyleri sıklıkla sıvasızdır. İkinci katlar samanlı çamur, bazıları harçla sıvalıdır. Kagir ve yarı kagir evlerde sağlamlığı nedeniyle kestane ağacı tercih edilmiştir. Kırkağaç evlerine kapısından başlayalım. Kapılar ahşap, genellikle aşı boyalı, bazen da kurşuni yağlı boyalı olup, yüksek ve iki ‘kanatlıdır. Soldaki kanat sürgülü olup, icabında açılabilir olmakla beraber genel olarak sabittir. Sağdaki kanat evin avluya giriş kapısıdır. Bu kapının üzerinde, icabında açılabilen küçük bir kanat daha vardır. İçerden sürgülü olan bu üstteki küçük kanat, yüklü, yüksek bir arabanın avluya geçişini sağlamak için yapılmıştır. Bazı girişlerde aşağıda yüksekçe bir eşik bulunur, kapı ise oldukça küçüktür. Bu kapıdan içeriye girebilmek için başın öne doğru eğdirilmesi gerekir. Osmanlı yapı tarzına uygun bu ‘Büyük kapıdan küçük giriş’e kervansaraylarda rastlanır. Girenin başını öne eğmek zorunda kalması, kimilerince girenin eve, aileye ve ev sahibine saygısı olarak yorumlanır. Giriş kapısının üzerindeki küçük kanat bazen pencere yerine kullanılır. Kapıların sokağa bakan yüzünde her iki kanatın üzerinde mutlaka bir çift yuvarlak halka bulunur. Bu halkalar bir taraftan kapıyı çekmeye yarar, diğer yandan da tokmak görevini yapar. Halkaların işlevleri bununla da sınırlı değildir. Birçok kapıdan içeri girmek için sadece filli’ye basmak yeterlidir. İç tarafta sürgü bulunur. Bazı kapıların kiliti yoktur. İşte bu halkaların bir görevi de içinden geçirilen zincire asılan asma kiliti taşımasıdır. Bazı kapılarda zincir bile yoktur, ev sahibi için basit bir ip yeterlidir. Cumhuriyet’ten sonra mimari tarzı ahşap, kagirden, betonarmeye doğru gösterdiği değişime paralel olarak kapılarda da değişiklik görülmeye başlanmıştır. Bu kapılar demirden yapılmış, ağır, çok sağlam görünümlüdürler. Tek kanatlı olan bu kapılar da alt kısım dolu“ bir süs aplike edilmiştir. Üstteki kısım ferforje parmaklık şeklindedir. Parmaklıkların arkasında evin içinden açılabilecek buzlu camii bir kanat vardır. Yine kapının sabit kısmında zil yerine geçen hanım eli şeklinde bir tokmak bulunur. Ama bu kapılar daha çok varlıklı ailelerin kapılarıdır. Fakat bu tür kapılar çiftçilik yapan ailelerin yaşam tarzına uymazlar, zira bu kapıdan hayvanın ve arabanın girmesi mümkün değildir. Şimdi tipik Kırkağaç evini tanıtmaya devam edelim. Evin girişinde, kapının hemen üstünde bir dongurdak asılıdır. Dongurdağın sesi, içerdeki ev sahiplerine bir misafirlerinin olduğunu tatlı tatlı haber verir. Kırkağaç evinin kapısının yola bakan pencereleri yoktur. İşte bu güzel kapıdan avluya girilirken saya’nın altından geçilir. Saya, 4-5 metre derinliği olan, üstü kiremit kaplı bir çeşit sundurmadır ki evin günlük yaşamında önemli bir rolü vardır, Mesela kurban burada kesilir. Bir nedenle eve girmek zorunda olan yabancı erkekler, mesela eskici burada konaklar. Gereği yoksa evin daha iç kısmına gidemez. Saya mevsim sonu gelen mahsulün çuvallar halinde istiflenip, yağmurdan korunduğu yerdir. Sonbahara doğru tarladan gelen kavunlar bir bir iplenip, işte burada duvardaki çivilere asılır. Çamaşırla ilgili olarak genellikle çamaşır kazanı, büyük sacayağı, küllü su küpü, çamaşır teknesi, tokaç vb. saya altında bir yerde hizmete hazır olarak bekler. Avlu genellikle ince uzundur, bazen da geniştir. Fakat tabanı mutlaka döşeme denilen irili ufaklı taşlarla kaplıdır. Döşemenin özelliği sağlam oluşudur; üzerinden geçen yüklü arabalar bile onları yerinden oynatamaz. Ayrıca yağmur suları aralarından süzüldüğü için bahçe hep temizdir; hiçbir zaman çamur olmaz. Avlunun iki yanındaki duvarlar hep çivit boyalıdır. Bu duvarların önünde tenekelere dikilmiş zambaklar sıralanır. Bu tenekeler de yine çivitle boyanmıştır ve hep masmavidir. Hanımeli, yasemin, şakayık, gülhatmi, çeşit çeşit güller, akşam sefası, küsyen, ortanca, sardunya özellikle tercih edilen çiçeklerdir. Bazı saksılarda toprağa saplanmış, başına ters çevirilmiş bir yumurta geçirilmiş, bir karış uzunluğunda bir çubuk görülür. İşte bu yumurta kabuklu çubuk da çiçeklerin nazarlığıdır (!). Bahçenin büyüklüğüne göre birçok evin bahçesinde meyve ağacı da bulunur. Bunlar arasında dut, kara dut, elma, armut, frenk elması, kiraz, kayısı vs. en sık rastlanılanlardır. Tuvalet bahçenin bir yerinde, oturulan bölüm den uzakta, bağımsız bir bölümdür. Uzak olmasının amacı kokunun uzakta tutulmasıdır. Tuvaletlerde su ihtiyacına karşı “Menemen bardağı” hep dolu olarak bulundurulur. Bilmeyenler için anlatalım Menemen bardağı bodur, küresel gövdeli, bir tarafında kulplu öbür tarafında emziği bulunan toprak bir testidir. Tuvaletlerde çeşme bulunmaz. Zira Kırk ağaçta evlere su tesisatının yapılması 1946 yılında başlamıştır. Bu tarihten önce su çok az sayıdaki mahalle çeşmelerinden karşılanırdı. Bahçenin bir başka tarafındaki duvara monte edilen ocak, uzun yıllar Kırkağaç evinin mutfağı işlevini üstlenmiştir. Buradaki amaç, yakmak için kullanılan odunun dumanını oturulan kısımlardan uzak tutmaktır. Çamaşır gününde su kazanı bu ocaktaki bir sacayağının üzerine oturtulur. Daha sonraki yıllarda gaz ocağının, 1960’larda da bütan gazı tüplerinin evlere girmesi bu ocakların yükünü bir hayli hafifletmiştir. Yine de bazlama, gözleme.gibi birçok yiyeceğin pişirilmesinde bu emektar bahçe ocakları hala kullanılır. Mutfak avluya açılan bir başka bağımsız bölümdür. Mutfağın Kırkağaç ta adı aşevi’dir. Genişçe bir mekan olan mutfaklarda hem yemek pişirilir, hem de bütün aile birlikte yemek yer. Yemek için yere konulan kasnak üzerine bir yaygı örtülür. Yere bağdaş kuran aile bireyleri ekmek kırıklarının yere dökülmemesi için, bu örtüyü dizlerinin üstüne çekerler. Ortaya, yani kasnağın üzerine bir bakır sini konur. Bazı evlerde kasnak yerine açılıp, kapanan tahtadan yapılmış özel gereçler kullanılır. Büyük bakır sinisi olmayan ailelerde bu görevi üzerinde hamur açılan yuvarlak hamur tahtası üstlenir. Çoğu mutfakta duvara monte edilmiş, tahtadan yapılmış bir ‘kaşıklık’ bulunur. Kaşık ve çatallar bunların içinde dikey olarak muhafaza edilir. Yine duvarda, tavandan 50-60 cm. aşağıda, yaklaşık 20 cm. eninde bir raf bulunur. ‘çanaklık’ denilen bu rafta genellikle kullanılmayan, göstermelik, bakır veya porselen tabaklar sıralanır. Mutfağın içinde yemek pişirilen, ‘ocaklık’ denilen yüksekçe bir bölüm vardır. Bazı mutfaklarda burada bir de maltız bulunur. Evin tek çeşmesi bahçenin bir kenarında bulunduğu için, bulaşık yıkama işi doğal olarak mutfak dışında yapılır. Çok önemli bir diğer nokta da şudur: Tuvalet suyu ile bulaşık suyu kesinlikle birbirine karıştırılmaz, bunun günah olduğuna inanılır.
16840
Toplam Gösterim16840
Sayfa Gösterim0
Youtube Gösterim0
StreetView Gösterim