Mekan 360

Hakkımızda

Sönmüş bir yanardağın eteklerindeki Kula; tarihi arastaları, camileri, kiliseleri, daracık sokakları, hayranlık uyandıran evleri, binlerce yıllık ayak izleri ve peribacalarıyla keşfedilmeyi bekliyor. Arnavut kaldırımlı daracık sokakları, hayatlı ve eyvanlı evleriyle geçmişi günümüze taşıyan bir ilçe Kula. Kula evleri ise kapı tokmaklarından cumbalarına kadar görsel bir şölen sunuyor. Kulanın eski mahallelerinde geleneksel Türk ve Rum evleri yan yana görülüyor. Rum evlerini Türk evlerinden ayıran en önemli fark kapısının direkt olarak sokağa açılması. Mahremiyetin esas alındığı Türk evlerinde eve, duvarlarla çevrili bir avludan sonra giriliyor. Taş döşeli avlularda fırın, tuvalet gibi birimler yer alıyor. Evlerde kullanılan ana malzeme ise ahşap. Genellikle iki katlı olan evlerin zemin katlarında ahır, kiler, mutfak gibi mekânlar, üst katında da günlük yaşamın geçtiği odalar yer alıyor. Açık sofalı evlerin üst katının bir cephesi sokağa, bir cephesi de avluya bakıyor. Avlunun sokağa bakan cephesi de kapatılarak buraya ahşap kafesli ya da parmaklıklı pencereler konulmuş. Evler adeta birbiriyle neredeyse öpüşecek şekilde cumbalarla daracık sokaklara taşıyor. Cumbaların altı ve kapıların çevresi genelde kalem işleriyle süslenmiş ve rengârenk boyanmış. 595 tescilli tarihi evin bulunduğu Kula’da Zabunlar Konağı, Palanduz, Beyler, Göldeliler ve Tamburacılar evi başta olmak üzere insanı hayran bırakan birçok yapı bulunuyor. Zaferiye Mahallesi 96. sokaktaki Beyazoğlu evi de kapı kemerindeki 1860 tarihli Bizans kartalı ve kalem işi süslemeleriyle dikkat çekici. Eski Zafer İlkokulu da aslında Rum zenginlerinden Damyon Efendi’nin konağıymış. Başrolünü Şener Şen’in oynadığı “Değirmen” filmi bu konakta çekilmiş. Akgün Mahallesi’ndeki Kenan Evrenin doğduğu eski Rum eviyse Etnografya Müzesi yapılmış. Tam karşısındaki Kestaneciler Evi olarak bilinen Türk evi de restore edilmiş ve yöreden toplanan eşyaların sergilendiği bir müzeye dönüşmüş. Kurşunlu Camisi, Hacı Abdurrahman Camisi ve Eski Cami, Kula’daki tarihi camilerin en güzelleri. Zemin seviyesinin üç, dört metre aşağısındaki, merdivenlerle inilen ve halk arasında çukur çeşme olarak adlandırılan tarihi çeşmeler de dikkat çekici. Kula Çarşısı da artık yok olmaya yüz tutmuş saraçlık, semercilik, keçecilik gibi birçok mesleğin son kalesi adeta.

Kula civarındaki volkanik bölgeye antik devirde Katakekaumene adı verilmekteydi.’’ Yanık, yanmış Arazi’’ anlamına gelen bu ifadeyi, Amasyalı Strabon (İ.Ö.54–İ.S.24), Vitruvius (İ.Ö. I. yy.), Byzantionlu Stephanos (6–7 yy.) ve Eusthatios (12 yy.) adlı antik yazarların eserlerinde görülmektedir. Diğer yazarlar farklı vesilelerle yalnızca bölgenin adını söylerken, Strabon aynı zamanda Katakekaumene’nin ayrıntılı bir tasvirini yapar.‘’… Daha sonra Katakekaumene denen ve uzunluğu 500 stadion (9 km) , genişliği 400 stadion (7 km) olan arazi gelir. Buraya hem Mysia hem de Maionia (Gökçeören/Menye) denmektedir. Kalite bakımından rakiplerinden hiç de geri kalmayan Katakakekaumene şarabının üretildiği bağlar dışında, her taraf çoraktır. Ovanın yüzü küllerle kaplanmıştır. Dağlık ve kayalık olan arazinin simsiyah oluşu buradaki yangınlara bağlanmıştır. Ama şimdi bazıları bunun yeraltında meydana gelen patlamalar sonucu ortaya çıkan ateşle açıklarlar ve ardından Typhon masalını anlatırlar. Ama bütün bölgenin bu tür nedenlerle bir defa da bu hale geldiğini düşünmek doğru değildir. Bunun asıl nedeni yeraltından gelen ateştir ve bu ateşin çıktığı kaynak şimdilerde yok olmuştur. Burada üç tane, birbirinden 40 stadion mesafede ‘’körük’’ dedikleri çukur bulunmaktadır. Bunların her birinin yanı başında birer tepe yükselir. Haklı olarak, bunların yeraltından püsküren sıcak cisimden oluştuğu düşünülmektedir.’’Yine Strabon, eserinin Phrygia’yı anlattığı diğer bir yerinde Katakakeumene den söz ederken komşu kent Alaşehir, yani Philadelphia’daki yer sarsıntılarına değinir ; ‘’ Lidya ve Mysia’lıların iskân ettiği Katakakeumene’ye bu adın verilmesinin nedeni şudur: Yakındaki Philadelphia’daki kent surları bile güvenli değildir. Çünkü burası hergün sarsılır ve çatlamalar oluşur. Buranın tüm sakinleri bu yer sarsıntılarına karşı dikkatlidir ve yapıları ona göre inşa ederler. …Spiylos dağının eteğindeki Magnesia bizim çağımızda ortaya çıkan ve yalnız Sardeis’i değil, diğer birçok ünlü kenti de ciddi bir şekilde tahrip eden depremden büyük zarar gördü. Ve imparator para vererek bu kentleri ayağa kaldırdı.
Ama Roma imparatoru Decius devrinde (İ.S 249–251) paganlar tarafından öldürülen lider Pionius kendini savunurken bölgenin bu halini, Tanrı’nın inançsızlara verdiği bir ceza olarak yorumlar: ‘‘Kâfirler için bir ibret olan, Lidya’nın ateşle kavrulmuş toprağını görmüyor musunuz’’.Bu depremler ve özellikle Strabon’un sözünü ettiği M.S.17’de olan deprem hiç kuşku yok ki volkanik Katakekaumene’yi de yerle bir etmişti. Tüm batı Anadolu’yu ve hatta Ege adalarını etkileyen bu depremin Kula civarında yerleşimlerde açtığı tahribat hakkında hiçbir bilgi yoktur. Katakakeumene’nin, güneyde bu günkü Kula ve Esenyazı, kuzeyde Gediz nehri, batıda Gökçeören/Menye (Maionia) ve doğuda Kollyda (İncesu/Gölde) ile çevrili alan olduğu ispatlanmıştır. Katakakeumene’deki Maionia ve Kollyda isimli iki kentin, Sardeis’den (Sart) başlayarak, Pers (İran) devletinin Suşa şehrine giden dünyanın ilk ticaret yolu Kral yolu üzerinde kurulmuş oldukları görülmektedir. Diğer kentler ise Thermai Theseos (Şehitlioğlu) , Tabala (Güvercinlik) , Satala (Sandal) kentleridir. Bununla birlikte çok sayıda antik köy, daha çok Gediz nehrine yakın yerlerde kurulmuşlardır. Bu köyler ise Körez’de Koresa, Ayvatlar’da Dora, Hamidiye civarında Alkileura, Dima, Kerbia ve Axiotta, Ayazören’de de İaza isimli yerleşimler bulunmaktadır.
Kula 7–11 yy arasında bir Bizans askeri ve idari bölgelerinden biri olan Opsikion olduğu sanılmaktadır. Bizans döneminde ülke, idari ve daha çok savunma amaçlı Thema adı verilen ve sayıları önceleri 4 ve daha sonraları 40 olan ve birer Strategos (komutan) tarafından yönetilen bölümlere ayrılmıştır. Bizans kaynaklarına göre 7 yy’da kuzeybatı Anadolu topraklarında Opsikion adlı bir Thema kurulmuş ve hatta bu Thema 9.yy ’ da ikiye bölünmüştür. Bizans tarihçilerinden Pachymeres, Kula’nın Türklerle-Bizanslılar arasında sık sık el değiştiren müstahkem bir mevki olduğundan söz etmektedir. Yörenin Bizans döneminde taşıdığı ad Opsikion’dur. Ramsay’in tamamiyle, Türkçe bir kelime olarak kabul ettiği Kula’nın, müstahkem şehir anlamına gelen kale ile ilişkili olduğuna dair yorumu bununla ilgili en yaygın kanaati oluşturmaktadır. İstihkâm, Türklerin eline geçtikten sonra Bizans’lılar Kula için bu ismi kullanmışlardır.1306 yılında Roger De Flor, komutası altındaki Katalanlarla birlikte Phialdelpheia’ya (Alaşehir) yürümüş ve buradan ilerleyerek Kula’yı ele geçirmiştir.
Kula’nın Türk dönemi tarihi, özellikle Germiyan beyliği’nden başlayarak açıklağa kavuşmuştur. I. Yakup Bey’den (1300–1340) , sonra Germiyan Beyliği’nin başına geçen oğlu Mehmet Bey’in (1340–1361) , Katalanlar’ın Türk’lerden almış oldukları Kula ve Simav’ıgeri aldığı II. Yakup Bey’e ait ünlü taş vakfiyede kayıtlıdır. ‘’ Küldi (Kula) babam atası Mehmet bey kâfirden ve Simav kölün dahi babam atası Mehmet Bey kâfirden aldı. Geri kalan varislere helal ettirip bunları vakf ettim ‘’ şeklinde yazılmıştır. Germiyan Beyliği’ne Mehmet Bey’den sonra yerine oğlu Süleyman Şah geçmiştir. Süleyman Şah 1361-1387'ın saltanatının ilk yılları sakin geçmiştir. Fakat onun Karamanlılar ile Hamidoğulları arasındaki mücadelede, Hamidoğullarından İlyas Bey'in tarafını tutması, Karamanlılar ile arasının açılmasına sebep oldu. Süleyman Şah bu baskı sebebiyle Osmanlılar ile anlaşmak istemiştir. Bu maksadla da kızı Devlet Hatun’u, Sultan I. Murad'ın oğlu Yıldırım Bayezid ile evlendirerek, Osmanoğulları ile aralarında akrabalık bağı oluşturmuştur. Kızı Devlet Hatuna çeyiz hediyesi olarak da Kütahya, Tavşanlı, Simav ve Emet’i Osmanlılara vermiş, kendisi de Kula kasabasına çekilerek burayı beyliğin başkenti ilan etmiştir. Böylece Germiyan Oğullarının topraklarının bir bölümü Osmanlı egemenliği altına girmiştir. Süleyman Şah 1388 yılında vefat etmiştir. Kula’da yaptırmış olduğu Gürhane medresesine defnedilmiştir. Yıldırım Beyazıt tahta geçtikten sonra, Süleyman Şah’ın oğlu olan Germiyan Bey’i Yakup Çelebi, kız kardeşinin çeyizi olarak Osmanlılara bırakılan yerleri geri almaya başlamıştır. Bunun üzerine Yıldırım Beyazıt Germiyan Oğlu beyliğini, Osmanlı topraklarına katmıştır. 1402 Ankara savaşından sonra Timur beyliğin topraklarını tekrar Yakup Bey’e vermiştir. Osmanlı kaynakları II. Yakup beyin 1428’de başkent Edirne’ye gelerek Germiyan Beyliği’ni Sultan II. Murat’a vasiyet ettiğni ve 1429’da vefat ettiğini yazmaktadır. Osmanlı yönetimi altında Kütahya sancak merkezi olmuştur. Kula, Kütahya sancağına bağlı bir kaza merkezi olarak yönetilmiştir. İzmir valisinin önerisi üzerine 1852 Mart ayından başlamak üzere Kula kazasının Saruhan Sancağına bağlanması uygun görülmüştür. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Mondoros Ateşkes Antlaşması’nı ( 30 Ekim 1918) imzalayan Osmanlı Devleti’nin toprakları kısa bir süre içinde işgal edilmeye başlanmıştır. 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar, İtilaf Devletlerinin de desteğiyle, bütün Ege Bölgesi'ni işgal etmek maksadıyla, İzmir'e asker çıkarmış, General Nider komutasındaki Yunan kuvvetleri 28 Haziran 1920 tarihinde Kula ilçesini işgal etmiştir.30 Ağustos 1922 tarihinde Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin kazanılması ile birlikte dağılan Yunan kuvvetleri İzmir’e doğru kaçmaya başlamışlardır. Düşmanı takip eden Kolordu komutanı Fahrettin Altay, komutasındaki 2. süvari birliği ile 4 Eylül 1922 günü Türk Kuvvetleri Kula’ya girmiş, şehir işgalden kurtarılarak yeniden milli yönetim altına alınmıştır.
Kuruluşu tarihin derinliklerine giden Kula kenti, geçmişin bütün izlerini günümüze taşımaktadır. Kula kenti bugün geçmişten günümüze açılan kapı niteliğindedir.

Etiketler

kula belediye tarihi gezi turistik volkan türk ev katakekaumene mysia maionia magnesia sardeis lidya gediz

Fotoğraflar

Görüşler (0)

Yorum Ekle